KöpekMakaleler

Köpeklerde Kanser

Kansere yakalanan köpeklerin sayısı her yıl arttığından, köpek sahipleri eskisine oranla çok daha sık bu yıkıcı teşhisi duymak zorunda kalıyorlar. Canlı olan her hücre , kan, cilt, bağırsaklar, bezler, sinirler, kemikler, kaslar, kan damarları, kalp kası, kıkırdaklar, karın organları, akciğerler vb. kanserleşme olasılığını taşır. Sadece canlı olmayan hücreler, yani dişler, kıl ve tırnaklar, kanserleşmez. Her gün binlerce hücre bedenin normal biçimde işleyebilmesi için bölünür. Hücre bölünmesi sırasında herhangi bir hata meydana geldiğinde, kanser oluşabilir. Basit bir şekilde, normalde sık bölünen hücrelerin hata yapıp anormal biçimde bölünme olasılıkları daha fazladır. Bu yüzden belirli hücre türlerinin, örneğin bağırsak ve cilt hücreleri gibi, daha az bölünen, örneğin sinir hücrelerine göre kanserleşme olasılığı daha fazladır

MRI yardımı ile veteriner hekimler kanseri köpeklerde çok daha erken safhalarda teşhis edebilir. Bu teknoloji ile, hastalık erken yakalanıp tedavisi de çok erken başlayabilir. Bu da büyük bir olasılıkla, sevilen bir dostun daha uzun bir yaşam sürmesi ve sahibi ile köpeği arasındaki ilişkinin daha uzun süre devam etmesi anlamına gelebilir.

Kanser nedir?

Kanser sözcüğü, tümör sözcüğüne göre bizleri daha fazla korkutur, ama bu korku yersizdir. Kanser bir tümör olarak tarif edilir, ki bunun doğal sonucu ölümdür. Bir tümör, hücrelerin kontrolsüz ve hızlı bir şekilde üremesidir, genellikle bir kitle ya da büyüme olarak düşünülür, ama bir tümör doğal haline bırakıldığında ölümle sonuçlanmayabilir. Bu nedenle tüm kanserler tümördür, ama her tümör kanser değildir.

Tümörü tarif etmenin daha basit bir yolu, davranışını incelemekle olur: ya iyi huylu (benign) yada kötü huyludur. (malign) Malign bir tümör büyük bir olasılıkla metastaz yapacaktır; yani, bedenin başka kısımlarına sıçrayacaktır. Benign tümörler ise bedenin başka kısımlarına sıçramaz. Bir tümör malign olduğunda, ilk tümöre primer tümör denilir. Primer tümörden sıçramış olan yeni tümörler ise metastazlardır.

Tümörün iyi yada kötü huylu olduğunu anlamak

Bir tümörün benign yada malign olduğunu anlamak için tümörden alınan doku parçaları mikroskop altında incelenir, buna da biyopsi denilir. Bir tümörün malign olduğu tespit edildikten sonra, bireysel hücrelerin ortaya çıkışına göre derecesi de belirlenir. Malignite derecesinin yüksek olması halinde, metastaz olasılığı da o kadar yüksektir. Malign tümörler ayrıca erken ya da geç metastaz yapan tümörler olarak da sınıflandırılır, bu da metastazların ne zaman ortaya çıkabileceğini belirler. Örneğin, erken metastaz yapan bir tümör büyük bir olasılıkla primer tümör fark edildiği zamanda metastazlar yaratmıştır. Tersine, geç metastaz yapan bir tümörün sıçraması, primer tümör bulunup metastazların oluşumunu önleyecek tedaviye başlandığı takdirde engellenebilir.

Geç metastaz yapan tümörlerin, metastazlar oluşturmadan önce tedavi olanakları daha fazladır; ancak yine de bu tümörlerin büyük bölümü yaşamı tehdit eder. Geç metastaz yapan tümörler kendi bölgelerinde de invazif olabilir; yani primer tümör çevresindeki dokuları sarar. Bu nedenle bu tümörlerin tedavilerinin başarılı olması, bulundukları bölgeye bağlıdır. Örneğin, tümör bir ayak parmağında ise, parmağı ya da bacağı kesmek köpeğin hayatını kurtarabilir. Ama eğer tümör ağzın içinde ya da yüzde ise, bir ameliyat ile tümörün tamamı alınamayabilir. Bu durumlarda, tümörü küçültmek ya da büyüme hızını azaltmak için radyasyon tedavileri uygun olabilir.

Benign tümörlerin metastaz yapma olasılığı çok daha küçük olduğu halde, onlar da bazı durumlarda ölümcül olabilir. Örneğin, çoğu beyin tümörü benign, ama yine de yaşamı tehdit ederler çünkü normal beyin işlevlerini engellerler ya da krizlere veya komaya neden olabilirler. Bunun da ötesinde, benign bez tümörleri ciddi sorunlara neden olabilecek hormonlar salgılayabilir, örneğin yüksek oranda insülin salgılayan pankreas tümörleri veya aşırı miktarda adrenalin üreten adrenal bez tümörleri gibi.

Tümörlere neden olan nedir?

Bir tümörün bulunması, bir köpeğin neden hasta olduğunu açıklayabildiği halde, bir tümörün teşhis edilmesi, verdiği yanıtlardan çok soru işareti yaratmaktadır. En yaygın sorulardan biri şudur: “Köpeklerde tümörler neden olur?” Bazı bilim adamları, tümörlerin önlenmesinde bağışıklık sisteminin önemini vurgulamaktadırlar. Onlara göre beden düzenli olarak hücre bölünmesi sırasında hatalar yapıyor, ama bağışıklık sistemi doğru çalıştığında, beden bu hataları görüyor ve anormal hücreleri yok ediyor. Sonuçta, beden yaşlanıp bağışıklık sistemi daha az etkin hale geldiğinde, hücre bölünmesi sırasındaki bir hata bağışıklık sistemince fark edilmiyor ve bir tümöre dönüşüyor. Bu teori, kanser vakalarının yaşlı köpeklerde daha sık görülmesini kısmen açıklıyor.

Çoğu tümörün kesin nedeni bilenememesine rağmen, uzmanlar bazı etkenlerin, örneğin genetik yatkınlık, virüsler, yaş, başka hastalıklar veya ultraviyole ışınları, beslenme, beden yapısı veya kanserojenler gibi çevresel faktörlerin birleşiminin tümörlerin oluşumuna neden olduğu konusunda hemfikirler.

Kanserojenler, doğrudan tümörlere neden olan maddelerdir, asbest gibi. Özellikle köpekleri etkileyen kanserojenler bulunmadığı halde, insanları etkileyen kanserojenler, sigara dumanı veya böcek ilaçları gibi, köpeklerdeki tümörlere de neden olabilir.

Eskisine göre daha mı çok tümör?

Köpeklerde tümör bulunması vakaları neden çoğalıyor? Çoğu kişi, köpeklerde tümör vakalarının arttığını gördüklerinden, bunun bazı nedenleri olması gerektiğini düşünüyor. Tümörler daha yaygın, eskiden olduğundan çok daha fazla, ama pek çok faktör bu artışı açıklayabilir. Başlıca nedenlerden biri daha iyi beslenme, aşılanma, tedavi yöntemlerinin daha gelişmiş olması, teşhisler ve veteriner tıbbının gelişimi genelde bugüne kadar görülmemiş sayıda yaşlı köpek, daha çok sayıda tümör ve kanser, demek oluyor.

Tümörlerin bu gözle görülür artışının bir başka nedeni, köpeklerin rollerinin değişmiş olması da olabilir. Son yıllarda, köpekler daha çok ailenin bir üyesi olarak görülüyor ve sadece çevrede dolanan köpeklere göre daha iyi bakım görüyorlar. Köpek sahipleri eskiye göre köpeklerin teşhis ve tedavisinde çok daha fazla itina gösteriyorlar ve tümörlerin tanınması konusunda teknolojik becerilerin de artması ile birlikte, eskiye oranla tümörleri teşhis etmek olanağı da çok daha fazla. Bunun dışında doğal yaşam tarzından uzaklaşan ve insanlarla aynı ortamı paylaşan köpeklerin kanserojen denen ve tümöre yol açan maddelere maruz kalma olasılığı artmaktadır.

Belirtileri tanımak

Tümörlerin belirtileri, bedeni oluşturan hücrelerin türleri kadar çoktur. Belirtiler tamamiyle, hangi dokunun etkilenmiş olduğuna bağlıdır. Eğer bir tümör cilt üzerinde gelişirse, çoğu köpek sahibi bunu fark edebilir ya da köpeğin o noktayı sık yaladığını görür.

Ağız içindeki tümörleri görebilmek için ağzın içi sık kontrol edilmeli ve aşırı salya, kötü kokulu nefes veya yeme zorlukları dikkate alınmalıdır.

Cilt tümörlerinin görünümü bir et beni gibi yumuşak ve çıkıntılı olabilir, ya da bir yara gibi ülserleşmiş ve kızarmış olabilir.

Kansere yakalanmış bir doku, bir çıkıntı, büyüme ya da şişkinlik yerine daha çok sanki yenilmiş bir kısım gibi görünür. Pek çok ciddi kanser vakası, köpek sahipleri ve bazen de veteriner hekimler, bunları yavaş iyileşen yaralar olarak gördükleri için ihmal edilmiştir.

Cilt altındaki tümörler çoğunlukla köpek sahipleri tarafından köpeklerini okşadıklarında ya da fırçaladıklarında fark edilir . Cilt altındaki şişkinliklerin büyük bölümü benign yağ doku tümörleridir, bunlara lipoma denilir ve tedavi edilmeleri gerekmez: ancak cilt altında tehlikeli tümörler de oluşabilir. Örneğin, meme kanseri meme bölgesinde cilt altında oluşur, tiroid kanseri de ense bölgesinde.

Koltuk altı ya da dizin arkasında, omuzların önünde ya da çenenin altındaki derialtı şişkinlikleri, lenfosarkoma denilen ve köpeklerde yaygın görülen lenf bezleri kanseri olabilir. Bir kas, tendon ya da bağ dokusundaki bir tümörün ilk belirtisi yine bir şişkinlik olabilir.

Bazı durumlarda, ilk belirtisi köpeğin yürüyüşünde bir aksama veya hafif bir değişme olabilir. Bir kemik tümörü genellikle ani felç, yürüme veya oyun oynama isteksizliği ve etkilenen bölge incelendiğinde belirgin bir acıdır.

Karın içindeki tümörler genellikle çok yavaş ve çoğu zaman çok belirgin olmayan, çok büyük değişiklikler gösterebilen ve hatta zaman zaman gidip gelebilen belirtilerle ortaya çıkar. Çoğu köpek zamanla tembelleşir, daha az yemek yer, kilo kaybeder, kusmaya başlar. İshal ya da kabız olur veya aşırı derecede su içer, ya da tam tersine su içmez ve idrar miktarı da aşırı derecede artar ya da azalabilir. Bazı köpekler, tümör iyice gelişinceye kadar hemen hemen hiç bir belirti göstermeyebilir. Bazen, aslında son derece sağlıklı görünen bir köpekte, rutin muayene sırasında bir karın içi tümörü fark edilebilir . Karın içi tümörlerinin bazı türleri tüy kaybı, ani baygınlık, hareket etme isteksizliği veya zayıflık gibi belirtilere neden olabilen hormonlar salgılayabilir, bu da karın içinde herhangi bir sorun olduğunu düşündürmez.

Kalp veya solunum sisteminde oluşan tümörler gitgide artan bir öksürüğe, hareketsizliğe, ani bayılmalara veya solunum güçlüğüne neden olabilir.

Sinirler üzerindeki tümörler normal sinir fonksiyonlarını etkiler; bu şekilde bir beyin tümörü krizlere, depresyona, görme yeteneğindeki değişmelere veya ani bayılmalara neden olabilirler.

Omuriliğindeki tümörler çoğu zaman koordinasyon bozukluklarına, zayıflığa veya felce neden olur.

Çoğu tümörlerin ikincil bir etkisi kaşeksi denilen bir durumdur, yani bedenin kas kütlesinin zamanla yok olması . Bu etki eskiden, tümörün giderek artan kalori ihtiyacı dolayısıyla bedenin beslenme eksikliğine uğramasına bağlanıyordu. Son yıllarda bunun kaşektin denen ve tümörce salgılanan bir hormon tarafından oluşturulduğu bildirilmektedir. Lenfosarkomalı köpekler üzerinde yapılan araştırmalar, beslenmede yapılan değişikliklerin tümörün büyümesini yavaşlatabildiğini ve kaşeksinin de önüne geçilebildiğini göstermektedir.

Teşhise doğru giderken

İnsanlarla kıyaslandığında, köpeklerdeki tümörler teşhis sırasında daha ilerlemiş oluyor. Bu farklılığın nedeni, köpeklerin hastalıklarını, artık belirtilerin saklanamayacak bir derecede ilerlemiş olduğu bir noktaya gelinceye kadar gözardı etme ve hastalıklarını, rahatsızlıklarını gizleme eğiliminden kaynaklanıyor olabilir. Ne yazık ki, kanseri teşhis edebilecek bir kan testi yok.

Hormon salgısına neden olan tümörler çoğu zaman kanda, özel kan testleri ile tespit edilebilen değişimlere yol açıyor, ama çoğu durumda kan testleri çok az bilgi sunuyor Cilt üzerindeki her şiş ya da et beni biyopsi gerektirmez, çünkü çoğu cilt tümörü benign ve tamamıyla zararsızdır. Ancak bazı özellikler biyopsiyi gerektirebilir, bazen de bir tümörün büyümesini ve zamanla bir sorun teşkil edip etmeyeceğini görmek için beklemek yerine ameliyatla alınması akıllıca olur. Bedenin herhangi bir yeri üzerinde bulunan pigmentli (kahverengimsi ya da siyahımsı renkte) her türde şiş veya leke derhal biyopsi edilmeli veya alınmalıdır. Ağız içindeki her tür yara en kısa zamanda biyopsi edilmelidir. Ana kural şudur ki, herhangi bir yerdeki her yara iki hafta içinde iyileşmeli ya da belirgin biçimde düzelmelidir; aksi takdirde bir biyopsi veya alınması düşünülmelidir. Görünümü hızla değişen her türde şiş, yara veya et beni biyopsi edilmeli veya alınmalıdır. Kuşku duyduğunuz an, biyopsi. Bir lezyonun iyileşmesini beklemek, tedavi şansını azaltabilir. Malign kanserler bile, primer lezyon hastalığın ilk aşamalarında görülüp, alındığında iyileşme şansına sahiptir. Unutmayın ki, küçük bir lezyonu ameliyatla almak, yok olup olmayacağını görmek için beklemek yerine daha ucuz, daha kolay ve iyileşme şansı da daha yüksektir. Ayrıca tümör büyüdükten sonra onu almak daha zor, daha pahalı ve iyileşme şansı da daha düşük olacaktır. Subkutan tümörler çoğu kez FNAB (fine needle aspiration biopsy) denilen bir yöntem ile teşhis edilebilir. FNAB, sedasyon veya anesteziye gerek olmaksızın hücrelerden mikroskopik örnekler alabilmek için kolay ve oldukça ucuz bir yöntemdir. Doku içine ince bir iğne batırılırken köpekleri tutmak genellikle zor değildir. Biyopsi ve FNAB ile alınan örnekler, veteriner hekim tarafından doku örneklerini yorumlamasını bilen uzman bir veteriner patoloji laboratuvarına gönderilir. Eğer teşhis kuşkuluysa, bir inceleme daha yapılır. Bedenin başka kısımlarındaki tümörleri teşhis etmek daha zor olabilir.

Pek çok hastalığın belirtileri tümörlerinkine benzer; bu yüzden kesin bir teşhise varabilmek için pek çok test gerekebilir. Köpek yürürken acı çektiğini belli ettiğinde kas veya kemiklerde bir tümörden kuşkulanılabilir. Etkilenen bölgenin röntgen filminin alınması, bir tümör teşhisini destekleyecek bilgiler sağlayabilir, ama kesin bir yanıt için biyopsi gerekir. Çoğu durumda, bir tümör olasılığı kuşkusu fazla ise, biyopsi yerine ampütasyon (bacağın alınması) düşünülebilir. Kemik tümörleri son derece ağrılı olabildiğinde ampütasyon hem kesin olarak ağrıyı ortadan kaldırır, hem de aynı zamanda başarılı bir tedavi için de en iyi yoldur. Ayrıca bazı uzmanlar kemik tümörlerine uygulanan biyopsilerin, tümörün metastaz yaratma olasılığım arttırdığına inanıyor ve biyopsinin sonuçlarını beklerken kaybedilen zaman da metastaz olasılıklarını arttırıyor. Her bir vaka bireysel olarak değerlendirilmelidir.

Deneyimli uzmanlar tarafından yapıldığında ultrason muayeneleri, özellikle karın içindeki organları görmek için daha yararlı bir yöntemdir. Bu teknik, bedenin hemen her kesiminden görüntüler alınmasına olanak sağlar. Ama ultrason bir tümörün yeri, boyutunu veya yapısını gösterebildiği halde, kesin bir teşhis için yine de biyopsi gerekir.

Bir göğüs ya da karın içi kitlesinde uygulanan FNAB köpeğe hemen hiç bir rahatsızlık vermeden ve çok hafif bir sedasyon ile yapılabilir. Ultrasonun bir başka avantajı da, ultrason muayenesi sırasında biyopsi veya FNAB’in uygulanabilmesidir, böylece veteriner hekim doku örneği almak için iğnenin tam olarak nerede olduğunu da görebilir. Bu şekilde hem istenilen dokudan parça alınabilecek, hem de, örneğin bir ana kan damarını delmek gibi bir tehlikeye de girilmemiş olunacaktır. Eğer röntgenler ve ultrason muayeneleri bir tümör gösteremiyorsa, teşhis için ameliyat gerekebilir. Ameliyat sırasında tümör görüldüğünde, tümörün tamamıyla alınması mümkün değilse, biyopsi yapılmalıdır. Çok ender olmayan bir durum, ameliyat sırasında tümör görüldüğü zaman köpek sahibinin ve veteriner hekimin anestezi altındaki köpeği uyutmak istemesidir. Bir tümör malign görünebildiği ve metastaza benzeyen başka kitleler de görülebildiği halde, doğa bazen aldatıcı olabilir. Köpek acı çekmiyorsa, biyopsinin sonuçlarını beklemelidir. Malign görünen bir tümörün gerçekten malign olma olasılığı vardır, ama yine de malign görünen tümörler bazen de benign olabilir. Kısacası, geçerli bir nedeniniz yoksa, ötenaziye (uyutma) karar vermeyin. Kesin bir teşhis için her zaman bir FNAB veya biyopsi gerekir.

Tümörleri tedavi etmek

Kanseri tedavi etmenin ana yöntemi erken teşhis ve doğru tedavidir. Köpeklerde kanseri tedavi etmenin yolları, insanlardaki kadar çoktur, ameliyat, kemoterapi ve ışın tedavileri gibi. Bir tedavi için sadece kitlenin alınması yetebileceği gibi, kemoterapi ve ışın tedavisi gibi zor yöntemler de gerektirebilir. Bazı tümörler için, ameliyatla alınmaları tedavinin ilk adımıdır.

Bir tümörün tamamının alınması, cildin bir parçasının, bütün bir organın (örneğin dalak veya bir böbrek gibi), bir organın bir kısmının (örneğin bağırsak gibi) alınmasını da söz konusu olabilir. Çoğu köpek sahibi bir uzvun ampütasyonu gerektiğini duyduklarında ürküyorlar, ama köpeğin artık acı çekmeyeceğini ve üç bacak ile de köpeğin son derece iyi bir yaşam sürebileceğini göz önüne aldıklarında, ampütasyon (bacağın kesilmesi) her zaman bir tedavi olanağı olarak değerlendirilmelidir.

Bir tümörün ameliyat ile alınmasından sonra, metastazların oluşmasını önlemek veya mevcut metastazları küçültmek için kemoterapi uygulanabilir. Ayrıca kemoterapi ameliyat ile alınmaları mümkün olmayan tümörler için de bir tedavi seçeneğidir.

İnsanlarda kullanılan kemoterapinin aynısı köpeklerde de kullanılır. Ancak mevcut kemoterapi ilaçlarının yan etkileri de fazladır. Ne var ki, köpekler kemoterapinin yan etkilerini insanlara göre daha iyi tolere edebiliyorlar.

Kemoterapinin yan etkileri iştahsızlık, baş dönmesi, kusma, ishal, enfeksiyonlar, böbrek tahribatları, karaciğer tahribatları, kan hücrelerinde anormallikler veya kalp sorunlarıdır. Kemoterapiyi en iyi, kullanımı konusunda deneyimli ve yan etkilerini de iyi bilen veteriner hekimler tarafından uygulanır. Kesinlikle basit bir antibiyotik tedavisi gibi görülerek konunun uzmanı olmayan hekimlerce yapılmamalıdır. Kemoterapinin sonuçlan son derece başarılı olabildiği gibi, oldukça başarısız da olabilir, bu da tedavi edilen tümörün türüne, tedavinin başlamış olduğu aşamaya ve seçilen kemoterapinin türü, dozajı ve sıklığına bağlıdır.

Kemoterapinin hedefleri sadece bir tedaviyi sağlamak değil, aynı zamanda köpeğin yaşam kalitesini yükseltmek ve süresini uzatmak için bir tümörün boyutunu ve faaliyetini düşürmektir. Lenfosarkoma denilen lenf bezlerindeki kanser, sık görülen tümörler oldukları gibi tedavisi de en başarılı olandır. Kemoterapi bir köpeğin ömrüne aylar, hatta yıllar katabilir.

Işın tedavisi, belirli tümör türleri için kullanılan daha az yaygın bir tekniktir. Genellikle ameliyat ile alınamayan tümörlerde kullanılır. Ülkemizde uygulama olanağı çok kısıtlıdır. Ameliyat, kemoterapi ve ışın tedavilerinin kombinasyonu hem yaşam kalitesini arttırmakta, hem de köpeğin yaşam süresini uzatmakta en başarılı olanakları sağlamaktadır.

Veteriner tıbbındaki gelişmeler sayesinde, artık pek çok veteriner hekim tümörlerin teşhisi konusunda uzmanlaşmış durumdadır. Ancak bazı durumlarda köpeğin sağlığını düzeltecek tedaviler yoktur. Böyle durumlarda ana hedef köpeğin acı çekmesini önlemek ve belirli bir yaşam kalitesini sağlamak olmalıdır. Köpek sahiplerine bu durumlarda düşen zor görev, köpeğin yaşam kalitesini yorumlamak ve ne zaman ve ne şekilde ötanaziye karar vermektir. Doğal bir ölüm, çoğu zaman rahat bir ölüm değildir ve çoğu durumda köpek sahibinin verebileceği en iyi karar köpeğin acılarına son vermektir. Bu karar, bir köpek sahibinin sevdiği bir hayvanı için vereceği en önemli karar olacaktır.

Teşhis edilip tedavi edilen tümör tiplerinin sayısının artması ile birlikte, iyileşme oranları da artmaktadır. Zamanında ve uygun bir tedavi ile, tümör teşhisi konulmuş pek çok köpek aylar, hatta yıllar boyu mutlu ve hareketli bir yaşam sürdürebilir. Bu teşhis ile karşılaştığınızda veteriner hekiminize pek çok soru sormalısınız ve uygun tedaviye karar vermelisiniz. Kanser teşhisi, artık bir köpeğin ömrünün sonu anlamına gelmemektedir.

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button